11 Nisan 2014 Cuma

True Detective - bitirdik...


Daha geçen gün 4. bölümü izledim dediğim ve hayran olarak bir yazı yazdığım True Detective'i maalesef bitirdik. Baştan ısınması zor gelecek gibi gelse de, her bölümde merakınızı arttıran ve temposu yükselen bir seri. Matthew McConaughey rolünde devleşmiş, zaten Woody Harrelson'ı da biliyoruz, ikisi de diziye çok uyan oyuncular olduklarını kanıtlarcasına her bölümde daha da bir iyi oynuyorlar.

Breaking Bad'i izlerken bir daha bu kadar kaliteli dizi gelmez diyordum, şimdi True Detective çıtayı daha da yükseltti. İkinci sezonda Bradd Pitt'in olacağına dair dedikodular var. Acele etmesinler, efsane bir dizi olmuş, 2. sezonu çekeceğiz diye bu büyüyü bozmasınlar.

Aşağıda bir kaç takıldığım noktada notlarım var ama dikkat SPOILER içerir.


Son uyarı

SPOILER SPOILER SPOILER

1-Ben asıl katilin daha akıllı bir tip olacağını düşünmüştüm, bildiğin deli redneck çıktı, yüzünü bile sakınmadan ortalıkta gezen, hiçbir önlem almadan evinde yaşayan bir tip. Ben daha gizemli ve karizmatik bir tip hayal ettim tüm dizi boyunca.
2-Marty'nin detektifliği bırakasının sebebi olarak anlattığı hikaye biraz fazla uç ve anlamsız geldi. Tamam artık ceset, ölüm görmek istemiyor olabilir, ama "bir bebeğin, kafası iyi bir keş tarafından mikrodalgaya konulması" hikayesi biraz fazla zorlama ve uç geldi bana. Ayrıca olayı yaşadığı anı göstermelerine de gerek yoktu, sadece mikrodalga fırını dışarıdan gösterseler ve hikayeyi anlatsa yeterdi. Ama bana göre hala daha anlamlı bir sebeple dedektifliği bıraksa kurguya daha iyi giderdi gibi geliyor.

Daha önceki yazımda da belirttiğim üzere, diyaloglar gerçekten çok başarılı, bu diziyi CSI Miami gibi ışıl ışıl hijyenik ortamlarda cinayetleri inceleyen, iyi giyimli, yakışıklı, güzel detektiflerin olduğu dizilerdeki beklentiniz ile izlerseniz, büyük hüsrana uğrarsınız. Ama gerçekçi, sizi sarsacak ve her bölümde temposu artacak bir dizi istiyorsanız, True Detective'den başka seçiminiz yok:)


9 Nisan 2014 Çarşamba

True Detective



Hesionka ile geçen hafta dizisiz kaldığımız bir dönemde, ne izlesek diye düşünürken True Detective'in çok övüldüğü aklıma geldi ve hemen indirip başladık. Baştan gerçekten çok yavaş ilerliyordu ve konuya ısınmak zaman aldı, ama henüz 4 bölüm izledik ve kesinlikle fanı olduk. Zaten IMDB'de 9,4 puan alması ne kadar iyi olduğuna dair bir ip ucu veriyor. Dizide en çok hoşuma giden de inanç ve din ile ilgili geçen diyaloglar ki benim dine olan eleştirel bakışım ve Rust Cohle karakterinin yorumları çok uyuşuyor. Marty Hart ise tam aksi bir karakter ve her ne kadar inançlı olduğunu söylese ve dini savunsa da, aslında yaptıkları ile bununla hiç uyumlu olmayan bir karakter. Zaten genel anlamda günümüzde de dindar olduğunu söyleyen bir çok kişi de böyle değil mi? 4. bölümde iki karakter arasında geçen bir diyalog gerçekten çok güzeldi, altta paylaşmak isterim. Diyalog, İsa ve tanrı hakkında konuşma yapıp bağış toplayan gezgin bir grubun gösterisi sırasında geçiyor.



Rust Cohle:
Bu gruptakilerin ortalama IQ'su
kaçtır sence?

Marty Hart
İnsanları böyle aşağılayınca
eline ne geçiyor?
Bu insanlar hakkında ne biliyorsun sanki?

Rust Cohle:
Sadece gözetleme ve çıkarım.
Obezite ve fakirliğe eğilim......peri masallarına duyulan
bir sevda görüyorum.

Ellerindeki üç kuruşu da, dolaştırdıkları
şu hasır sepete koyuyorlar.

Buradaki kimsenin atomu parçalayamayacağını
söylemek yanlış olmaz herhâlde, Marty.

Marty Hart
Gördün mü?
Şu sikik davranışların işte.

Herkes, senin gibi, boş bir odada oturup
cinayet romanlarına 31 çekmek istemiyor.

Bazı insanlar toplum içinde olmayı,
toplum yararını istiyor.

Rust Cohle:
Öyle mi? Eğer toplum yararı dediğin
peri masallarıysa...
...o zaman bu kimse için
iyi haber değil.
Sizi buraya bağlayan şey, üzüntüleriniz.

Marty Hart
Eğer insanlar inanmasaydı...
...neler neler yaparlardı
düşünebiliyor musun?

Rust Cohle:
Şimdi ne yapıyorsak aynısını.
Sadece daha açık bir şekilde.

Marty Hart
Siktir oradan.
Ortalık kan gölüne dönerdi ve...
...ahlaksızlıktan geçilmezdi,
bunu sen de biliyorsun.

Rust Cohle:
Eğer bir insanı doğru yolda
tutan tek şey ilahi mükafatsa...
...dostum, o kişi adinin tekidir.
Ben de bunların hepsini
ortaya çıkarmak isterim.

Marty Hart
Sanırım dediğin,
adilik anlamında doğru.

Rust Cohle:
Şu defterin taş yazıt olduğunu mu
sanıyorsun?
Şurada bir günü atlatabilmek için
bir araya gelip...evrenin kanunlarına
karşı çıkan hikayeler anlatmak...bu hayat ile ilgili ne diyor sence?
Bu, senin gerçeklerinle ilgili ne diyor Marty?

Marty Hart
Böyle konuşmaya başlayınca, bana paniklemişsin gibi geliyor.
Sence bunların hepsi dolandırıcılık yani?
Hepsi hatalı yani?

Rust Cohle:
Aynen öyle.
Maymunun biri güneşe bakıp, diğerine...
..."Bana, elindekini vermeni söyledi"
dediğinden beri bu böyle.
İnsanlar o kadar zayıflar ki...gidip yemek alacaklarına paralarını dilek kuyusuna atarlar.

Korku ve kendinden nefretin...otoriter bir kanala aktarılması. Buna arınma deniyor.

Hikayesiyle, onların korkularını alıyor. Bunun yüzünden, yansıttığı gerçeklikle
doğru orantıda etkili oluyor.

Bazı dil antropologlara göre din,
beyinde bazı patikaları düzenleyerek...eleştirel düşünceyi körelten bir virüs.

Marty Hart
Ben, senin kadar süslü
kelimeler kullanmıyorum...ama varoluşa inanmayan birisi olarak
bu konu hakkında epey konuşuyorsun.
Ve hâlâ panikliyor gibisin.

Rust Cohle:
En azından ben kırmızı ışığa doğru gitmiyorum.



3 Nisan 2014 Perşembe

Ender's Game... bu nasıl ödüllü kitap???

Geçen hafta iş gezisi için Portekizdeydim, seyahat boyunca yaklaşık 5 saat tren yolculuğu ve gidiş gelişin 6 saatlik bir uçuşu gerektirdiğini düşünemeyerek yanıma kitap almamıştım. Bu zamanlarımı geçirmek için bir kitapçıdan uzun süredir ismini duyduğum ve merak ettiğim(çünkü çok övülüyordu) Ender's Game kitabını aldım. Kitap İngilizce olmasına rağmen ağır bir dille yazılmamış, kolay anlaşılıyor. Kapağı da janjanlı, aşağıdaki gibi.



Daha başlardan kitaba karşı bir ön yargım oluşmaya başladı, çok basit ve bilindik şekilde ilerliyordu. Neyse vakit geçiriyoruz diyerek okumaya devam ettim, ama bir kaç bölüm sonra artık bu nasıl bu kadar çok ödül almış bir kitap demeye başladım.

Bundan sonrası spoiler olabilir buna göre okuyun bence, ama bu kitaba zaten vakit ayırmanıza gerek yok, geçen aylarda filmi çıktı, o da IMDB'de düşük not almış zaten.

Beni rahatsız edenler;
Genel olarak baktığımızda, bir kere şu ezik ama daha sonra çok güçlü olan karakter klişesi lütfen artık ya yeter yani, bıktım bu poetic justice olayından. 
Bugger diye komik bir isimle çağırdıkları uzaylıların arı gibi bir ırk olması???Ya bu kadar hayal gücü varken bula bula benzetecek arı hayvanını mı buldun be yazar?



Kitabın yüzde 80'inin şu salak Oyun odası denen yerde geçmesi, zaten gözünde doğru dürüst mekanı canlandıramıyorsun, bir de sürekli kazanan Ender, ve sürekli onu aşağı çekmeyen rakipleri konusu inanılmaz sıktı.
Karakter derinliği 0...tam anlamıyla 0. Kim nedir, neden öyledir yok, sadece iyi veya kötü, ortası da yok.
Ender, abisi ve kız kardeşi neden bu kadar zeki?Abisi ve kardeşi sadece interneti kullanarak(12-13 yaşındalar) tüm dünyayı savaşa sürüklemeyi nasıl başarıyor?Mal mı bu devletler?Makalelerle yönlendirilip nasıl savaşa sürükleniyorlar.
Ender güya kimseyi öldürmek istemeyen masum bir çocuk ama adam daha 12 yaşına gelmeden 2 öğrenciyi öldürüyor, biri ilk okulda diğeri savaş eğitimi aldığı okulda, bu ne lan???

Offf yazdıkça sinirim bozuldu. Kitap bitince resmen "Nasıl yani?Bu mudur?"Son 20-30 sayfaya tüm gizemi sığdırıp, tüm konuyu açıklayıp, tüm karakterlerinin geriye kalan hayatlarını özetleyip pat diye bitiverdi.

Derinlik 0, yaratıcılık 0, fikir rezil ötesi bence ve bu kitap Bilim Kurgu dalında bir çok ödül almış???

Filmini de izleyeceğim ki sırf kafamda canlandırdığım sahneler doğru canlanmış mı göreyim.

Hiççç tavsiye etmediğim bir kitap, çizgi romanı, filmi filan var onlara bakın, kitapla zaman harcamayın

 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...