Dalaran'da handaki odamda yatmış ve güçlü büyücülerin koruması altındaki bu şehirde, dışarıdan gelen şehrin sesleri ve Dalaran'ın muhteşem kulelerinden yansıyan renkli ışıklarla
dolmuş atmosferde rahat bir uykuya dalmak üzereyken, gözlerim yatağımın hemen yanındaki zırhlarıma ve silahlarıma kaydı. Zırhlarımın eziklerinin arttığını ve silahlarımın bazılarının kenarlarında, uzun savaşların getirdiği çiziklerin iyice farkedildiğini gördüm. Northrend'e geleli yaklaşık 4 ay geçmişti, bu zaman içerisinde artık Lich King'in bitmek bilmeyen ordusundaki nisbeten zayıf yaratıklarla savaşmaktan sıkılmış ve daha güçlü rakiplere karşı kendimi hazır hissediyordum. Fakat bu savaş için elimde bulunan ekipman birkaç parça dışında, kendisine yardım ettiğim kişilerin minnettarlığını göstermek için verdiği ve bu yokluk ve savaş
döneminde ellerinden gelenin en iyisiydi...ama yeterli değildi. Doğrulup camdan dışarı güneşle parlayan kulelere baktım. Kulelerin çevresinde dönerek, uçuş izninin ihlal edilmeyeceği bölgeye doğru süzülen grifon, ejdarha ve diğer büyülü yaratıkları izlerken zihnimde telepatik bir mesaj hissettim.
"Loreathan sana ihtiyacımız var". Bu ses lonca liderim, paladin Bagnar'ın sesiydi. Bunun ne anlama geldiğini bilecek kadar uzun süredir bu loncadaydım ve hemen zırhlarımı ve silahlarımı kuşanmaya başladım. Beni nelerin beklediğini tahmin ederek camdan son bir defa daha dışarı bakıp, büyülü kokularla dolu Dalaran havasını içime çektim. Arkamı döndüğümde beni bekleyen diğer lonca arkadaşlarımın yanındaydım. Loncadaki savaş büyücüsü bir arkadaşım beni oraya büyü yolu ile çağırmıştı, demek ki kaybedilecek zaman yoktu.
Beni bekleyen diğer kılıç arkadaşlarım yüzleri gergin bir şekilde bana selam verdiler. Omuzumdaki hafif dokunuş ile döndüm ve karşımda büyücü eşim Hesionka'yı gördüm. Onu da
bizi bekleyen savaş için çağırmışlardı. Kendisi ile, çömez savaşçı ve büyücülük dönemlerimizde tanışmıştık ve o gün bu gündür tüm maceralarımızı beraber yaşadık. Sonunda hayatlarımızı sonsuza kadar birleştirdik ve o artık benim eşim oldu.
Nerede olduğumu anlamak için etrafıma bakındım ve bir anda şimdiye kadar duyduklarım kafamda canlandı. Burası Naxxramas'dı. Hesionka bana, "Söylentiler doğruymuş, Naxxramas
bunca sene sonra geri döndü" dedi. Sert bir rüzgar pelerinimi uçurdu, diğer kılıç arkadaşlarım ve o noktada toplanmış başka loncaların üyeleri, pelerinlerine daha bir sıkı sarındı. Rüzgar geçince kafamı kaldırdım ve etrafımızda uçan bulutları farkettim. Naxxramas yine gökyüzündeki yerini almıştı. Yüzlerce kahraman insan ve diğer ırklar, Naxxramas'ı Eastern Plaguelands'den büyük savaşlar ve kayıplar sayesinde kovmuştu. Fakat bu lanetli yapı Northrend üzerinde korku ve lanetini yaymak için geri dönmüştü. Naxxramas eskiden Nerubian ırkına ait bir zigurattı fakat daha sonra Lich King'in hizmetkarları tarafından Kel'thuzad'a karargah olması için büyü ile gökyüzüne yükseltilmişti.
Naxxramas'ın lideri Kel'thuzad, Lich King'in ordusunun en önemli komutanlarından olan bir büyücüydü. Öldükten sonra bile kötülüğe hizmet için Lich King tarafından hayata geri döndürülmüş ve şimdi bizi en güçlü olduğu yer olan Naxxramas'ın derinliklerinde beklemekteydi. Lonca liderimiz Bagnar, "Artık buna bir son vermeliyiz, kötülüğe kendi kalesinde
saldırıp, Lich King'in gücünü bir nebze de olsa zayıflatmayı başarmalıyız" dedi. Hesionka ile birbirimize baktık ve bu savaşa hazır olup olmadığımıza dair şüpheleri, soğuk Northrend rüzgarına bırakıp dağıtmaya calıştık.
Herşey o kadar hızlı gelişti ki, orada toplanmış olan lonca arkadaşlarım night elfler, drenailer, gnomelar ve hatta bir night elf death knight içimizdeki cesareti toplayıp geçitlerden Naxxramas'ın derinliklerine daldık...
Geçidin parlaklığından kapattığım gözlerimi yavaşça açtım. Etraftan acı çeken insan çığlıkları geliyordu. Duvarlarda lav gibi yoğun ve içindeki zehiri gösterecek şekilde parlak yeşil renkte parlayan akıntılardan ve hastalıklı bir şekilde çarpılmış yapının görüntüsünden midem bulandı...Daha bir kaç dakika bile geçmeden bizi karşılayan Naxxramas'ın zombileri ve diğer yaratıkları üzerimize çullandı. Savaş korktuğum kadar zorlu geçmiyordu, daha önceleri buraya adımını atmaya cesaret etmiş olan lonca arkadaşlarımın yönlendirmeleri ile ilk azılı düşmanımıza çabuk ulaştık.
Gluth, hastalıklı zihinler tarafından, artık hangi yaratığa ait olduğu belli olmayan parçalardan oluşturulmuş, görüntüsü dev bir köpeğe benzetilmeye çalışılmış garip bir et yığınıydı. Dalaran'da okuduğum kitaplardan birindeki paragraf aklıma geldi
"Gluth, Naxxramas'ın lanetli veba köpeği, söylentilere göre o kadar doymak bilmez bir iştaha sahiptir ki, sadece canlıları yemek ona yeterli gelmez, Feugen onu hergün bir zombi ordusu ile beslemektedir."Tüm arkadaşlarım hemen hazırlanıp bize savaşta yardımcı olacak sihirli iksirlerimizi içip kendimizi savaşa hazırladık. Bagnar yanıma gelerek, "Seninle görevimiz, diğerleri Gluth'u öldürmeye çalışırken, yardım için gelen zombileri oyalamak olacak" dedi. Daha önce de zombilerle karşılaştığım için zayıf yönlerini biliyordum. Bunlar genelde yavaş hareket eden yaratıklardı fakat yanınıza gelmeyi başarırlarsa sizi alaşağı etmeleri çok kolaydı. Özellikle gruplar halinde saldırdıkları düşünülürse, sadece dikkatlerini çekip peşimizden gelmelerini sağlamalıydık.
Tüm güçleriyle lonca arkadaşlarım Gluth'a saldırıken ben Bagnar ile arkada kalıp zombilerin gelmesini bekledik. Daha savaş yeni başlamışken yerden çatırtı sesleri gelmeye başladı ve zombiler onlara verilen tek amaç olan Naxxramas'ı ve Gluth'u korumak için yerden çıkmaya başladılar. Önceleri çok zorlanmadan Bagnar ile zombileri peşimize takıp dikkatlerini üzerimize çektik, fakat daha sonra sayılarının çok artmaya başladığını farkettim, Hesionka'nın ne durumda olduğuna bakmak için döndüğüm bir anda, iğrenç bir nefes kokusu duydum ve ıslak ölü bir elin omuzumdan yakaladığını farkettim...Korktuğum başıma gelmişti ve beni alaşağı etmişlerdi, Bagnar hemen tüm zombilerin dikkatini üzerine çekti ve benden uzaklaştırdı, fakat çok geçti. Yaşamın vücudumdan Twisting Nether'a doğru aktığını hissettim, savaşın çığlıkları büyü sesleri, Gluth'un etrafı inleten bağırışları, herşey uzaklaşmaya başlamışken Gluth'un acı içerisinde yere devrilerek lanetli hayatının sona erdiğini gördüm. Bir druid olan Reedwand hemen yanıma koşarak druid büyüsü ile beni yaşama geri döndürdü ve yaralarımı iyileştirdi.
Bir süre yerimde oturduktan sonra, Hesionka ile Gluth'un cesedine doğru yürüdük. Bu tarz yaratıklar öldükten sonra arkalarında büyülü eşyalar bırakır. Bagnar Gluth'un başında bu
eşyalara bakıyordu ve arkasını dönüp bana elindeki
Final Voyage adlı arbaleti verdi. Dövüşün büyük bir kısmında arkadaşlarıma yardımcı olamasam da bu hediyeyi yine de sevinçle kabul ettim. Bundan sonraki savaşımda gücümü arttıracak olan büyülü eşyayı sırtıma takarak, Naxxramas'ın daha derinlerine dalmadan, bir süre dinlenmek için arkadaşlarıma katıldım.
Bir yandan gözüm Naxxramas'ın koridorlarında bizi bekleyen korkuları düşünürken, daha uzun bir yolumuz olduğunu anladım...