31 Ağustos 2010 Salı

Full Metal Alchemist "Lust" Anime Figürümüz

Japonya Akihabara çıkartmalarımız sırasında kaptığımız FMA'dan Lust'ın figürü. Bir tane de fazladan vardı ama bugün gittigidiyor'a koyduğum gibi satıldı. Hesi geçen sene cadılar bayramında bu ablanın kılığına girmişti.







24 Ağustos 2010 Salı

Moldova Seyahati

Geçen hafta iş nedeniyle Moldova'daydım. Öncelikle Moldova kelimesini duyar duymaz yapılan, "Ehi ehi, yenge kızmadı mı, ne işiymiş oralarda ehu mehu" tarz yorumlardan fenalık geldi. Lütfen bu yazıya da bu tarz yorumlar yapmayın. Moldova'da güzel kızlar var mı diye merak ediyorsanız var, ama bana ne, ben evli barklı insanım, bazı insanlar herkesi kendi gibi zannediyor ve sinirime dokunuyor. 

Ayrıca sanmayın ki Moldova'ya gittiniz diye bu kızlar üzerinize atlasın, aha Türk geldi desin. İnanın bir çoğu, böyle sanan insanlara göre çok daha kültürlü ve iyi eğitim almış insanlar. Ayrıca hayat kadınlığı ile para kazanmayı seçen/seçtirilen kişiler dışındakiler ellerinden geldiğince bir şeyler yaparak para kazanmaya, geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar. Örneğin sokakta üzüm suyu, defter kitap, kıyafet  satan genç kızlar. Bunlar Türkiye'de playboyların dibine düşüp, kaset çıkartıp, kliplerde dizilerde oynatıp meşhur etmeye çalışacağı fiziğe sahip kızlar. Ama onlar bu fiziklerini kullanarak birşey yapmak yerine, sokakta meyve suyu satarak ailelerine yardım etmeye çalışıyorlar. Yani bir memleketin tüm kadınlarını, sırf o ülkede hayat kadınlığına mecbur kalmış insanlar çok diye tümevarımdan öyle görüyorsanız, bu hala bazı şeylere çok aç veya cahil olduğunuzun göstergesidir.

Çocuk yaşta hayat kadınlığı ve neredeyse köle olarak kullanılan ve başka ülkelere kaçırılan insan sayısı, diğer Avrupa ülkelere göre burada malesef daha fazla. Otoyollarda buna karşı insanları uyaran tabelalara, ilanlara rastlamak mümkün. Ukrayna ile benzerlik gösteren bir ülke, sadece burası biraz daha fakir gözüküyor ve sosyal aktivite çok sınırlı(sadece barlar, diskolar, gece hayatını sosyal aktivite sayıyorsanız o ayrı)

Seyahatimin son günü biraz vaktim oldu ve bulunduğum Kişinev şehrini gezdim. Bizde hala olmayan ama burada bile mevcut bir konu, yaya geçidinde adımınızı attığınız anda tüm arabalar duruyor. Geçen gün Taksim dolmuşuna bindim, Bostancı köprüsünden aşağı inerken bir kadın karşıdan karşıya geçmek istedi, dolmuşçu da durdu yol verdi, ama kadın emin olamadı ve geçmedi, bunun üzerine dolmuşçu arabayı kadının üstüne doğru sürüp son anda dönerek "Yol veriyoruz ya lan geçsene!!" diye bağırdı. İşte bizim medeniyetimiz de bu kadar. Neyse konu dağılmadan Kişinev'i fotoğraflarla anlatmaya devam ediyim.


Portile Sfinte veya Saint's Gates


 The Christmas Cathedral

Stefan Cel Mare Anıtı


Bu kimdir bilemiyorum ama gözüme hoş geldi ve fotoğrafladım:)

Kiliselerin birçoğunun mavi çatısı var, o yüzden hangisi hangisiydi karıştırıyorum, ana cadde üzerinde gördüğüm bir tanesi aşağıdakiydi, 50mm lens takılı olduğu için geniş açı çekemedim, herneyse asıl güzel yanı çatısıydı zaten:D

Tam bu fotoğrafı çekerken solumdan gelen komik köpeği farkettim. Ben daha yakından fotoğrafını çekmek için yaklaştıkça, o çevremde çizdiği daireyi genişletti, en son pes edip bu açıdan çektim:)

Preobrajenskii - Transfiguration Cathedral 

Gezmekten yorulunca kendimi Stefan Cel Mare parkına attım. Güzel bir park, halk genelde burada laptopları kucağında ya iş ya da keyif için takılıyor. Zaten Moldova'nın en büyük ve güzel özelliklerinden birisi, Kişinev şehri de dahil, her yerin ağaç ve yeşillikle dolu olması.

Parkın en güzel yerlerinden biri de ortadaki bu havuzun bulunduğu kısımdı.


Parktaki heykeller de çok hoş gözüküyordu.





Ormandan Golem geliyor gibi :D


Gezimin sonlarına doğru eski Rus dönemi madalyaları, armaları, fotoğrafları, şapkaları satan bir pazar gördüm. Buradan Hesi'ye güzel bir madalya aldım ^_^.  İşte Moldova böyle bir yer, ben açıkcası gezip görecek çok yer olmadığı için sıkıldım. Karar sizin:)

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Japonya Seyahati 7-8-9. günler

Artık kalan günleri bir arada yayınlıyayim dedim. Hemen fotolara ve hikayelerine geçelim.

7.Gün

Bugün akşam Didem ve Hiro ile Tokyo'nun gece hayatı en renkli bölgelerinden Roppongi'ye gittik.

Tokyo Tower










Biraz dolandıktan sonra Korean Barbeque restaurantına gittik. Aşağıda restaurantın girişi.

Konsept kendin pişir kendin ye gibi, ortada bir ızgara var ve isteğe göre çeşitli etler, sebzeler geliyor. Söylemesi ayıp böyle bir lezzet yok. Arkada daha bu saatten sarhoş olmuş Japon amcaları görebilirsiniz.



Yemeklerin ızgarada pişmesi sırasında çok yağ sıçradığı için bu kağıt önlükleri veriyorlar.





Ve yemekler yavaş yavaş geliyor :)
Kimchi ve çorba



Pişirmede daha tecrübeli olan Didem bizim için bu görevi üstlendi:)








Ana yemekten sonra adını ve trünü bilmediğim bir et daha geliyor. Görünüşü inanılmaz yağlı gözükse de tadı anlatılacak gibi değildi, Bu eti de yedikten sonra etin suyunun aktığı yerde udon pişiriliyor. Bunun tadı da tariflere sığmaz, muhteşem bir şey.

Udon'un etin suyunu çekmeden önceki hali.



Bu da sonraki hali nom nom

Yemek sonrasında da dondurma ikram ediyorlar ^_^

Sevgili arkadaşlarımız Didem ve Hiro'ya bu güzel yemek için çok teşekkür ederiz.

8.Gün

Bugün Didem ve Hiro bizi Kamakura şehrindeki Tsurugaoka Hachiman-gū tapınağına götürdüler. Çok şanslıydık ki o gün geleneksel bir düğün vardı ve etraf çok güzel süslenmişti.





Tapınağın sponsoru Sake firmalarının reklam fıçıları





Düğün töreni için hazırlıklar devam ediyor



Gelin ve damat :)

Tören başladıktan sonra fotoğraf çekmek yasak olduğu için uzak bir noktadan çektim.


Didem beni, ben de onu çekiyorum :D

Yine fal çekiyoruz

Benimkisi pek iyi çıkmadığı için gelenek üzerine aşağıdaki yere asıyorum.



Tam o anda bu deli sincap çıktı ortaya ve tüm turistlerin ilgisini üzerine çekti. O kadar hızlı koşuyordu ki sadece bu fotoğrafı flu çıkmadı.



Tapınaktan sonra hediyelik eşyaların satıldığı ve restaurantların olduğu Kamakura sokaklarında gezdik.



Gezerken tadına baktığımız aperatif karidesler. Ben hiç beğenmedim :P tuzlu ve, çiğ.

Gezmekten yorulunca bir yemek arası verdik. Burada da yemekler muhteşemdi.







Yemekten sonra tatlı olarak içine waffleda olduğu gibi çeşitli meyve, çikolata v.b şeyler koydurduğunuz kreplerden yedik.

Günün akşamında ise evde Dünya Kupası Finalini izledik. Tabi maçın saati Japonya'da geceye denk geliyordu:)



9.Gün

Bugün Fuji dağını görmek istiyorduk ama malesef hava çok bulutlu ve sisli olduğu için göremedik. Bunun yerine Hakone'deki sıcak su kaynaklarının bulunduğu bölgeye gittik.

Yol boyunca manzara çok güzeldi.







Görüldüğü gibi sulardan sürekli bir duman çıkıyor ve kükürt kokusu geliyor.





İnanışa göre buradaki sularda pişen bir yumurtayı yemek, insan ömrünü 7 yıl uzatırmış, ben neme lazım diyerek 2 tane yedim:)
Aşağıda görüldüğü gibi, teleferikle yumurtalar pişmek üzere su kaynağına çıkıyor.

Yumurtaları pişirilmesi.

Biz de bir paket aldık, enteresan olan şey ise yumurtaların burada pişince kabuğunun siyah bir hal alması. İnsan sanki dragon yumurtası yiyor gibi hissediyor:D









Japonya seyahatinin sonu:) Amma uzun sürdü yayınlamak, neyse hiçbir şeyi atlamadım ama:D

 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...