Fantastik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fantastik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Game of Thrones Konsept Çizimleri

Game of Thrones, 2. Sezon'un konsept tasarımlarını yapan, Alman menşeli Karakter Design Studio'nun çalışmalarından örnekler. Gerçekten çok çok başarılı, diziyi izlerken bir çok kısmın sadece çizim(matte painting) olduğunu anlamak çok zor. Aşağıda da göreceğiniz üzere, bazen sadece sahnenin bir kısmı yeşil ekran üzerinde çekiliyor ve arka plan matte painting olarak tamamlanıyor. (Hala bilmeyen olabilir diye yazdım:)









17 Nisan 2013 Çarşamba

Neler oluyor dostum?


Son dönemlerde klasik twitter, instagram gibi hızlı paylaşım olayına dalıp blogu sallıyorum. Neler yapıyorum bir özetliyeyim dedim.

Candy Crush level 65 ile dövüş ediyorum. Çikolatadan şekerden soğuttu beni, Adi pis bir bölüm. Zeki Müren'in dediği gibi, oyunun sesi bile derin karanlık çukurlardan geliyor gibi oldu artık. Ohhoo daha ne bölümler var demeyin sakın, vardır elbet ama benim başımdaki bela bu şu anda. Kendisi için şöyle bir çalışma yaptım


Bu bölümü tasarlayan adam kesin o gün karısı ile kavga etmiş, tuttuğu takım yenilmiş veya sırf adilikten ehi ehi diye gülerek bu bölümü yapmış. Redhack'i bu adamı bulmaya davet ediyorum.

Eloram, tatlı elf prensesi kızım uyuduğu zamanlarda bulduğum fırsatlar da da oyun oynuyorum, dizi izliyorum. Crysis 3 kurdum ama emenn dedim sıkıldım.Yetmiş artık yaa, görünmez ol sürün sürün adam vur filan, havasına giremedim. Neden yay kullanıyoruz o teknolojide bir de. Teknolojik olsa ne olur yay, yine ok atıyor, okun kadar varsın. 

Bir de oyunu full herşey açık oynamaya kalkınca sezilebilir bir yavaşlama oldu. Böyle şeyler olunca eyvahh bilgisayar upgrade gerekecek diye tırsıyorum, yine forumlardan o iyi bu kötü, onu al bunu sat diye hardware haberleri okuma düşüncesi ile titreyerek kendime gelip, ayarları biraz düşürüyorum veya da oyunu siliyorum.

Bioshock Infinite oynuyorum ara ara, bitmesin diye yavaş oynuyorum. Ama savaş olayını çok sevmedim. Nereden kim ateş ediyor anlayana kadar geberiyorsun. Bazen adam gelmiş tam arkanda kafana sopa ile vuruyor, sen tepelerde raylarda gezen adam arıyorsun. Ben biraz da etrafı izlemek istiyorum, çok detay var ve savaş sırasında kaçırıyorsun. Neyse görsel olarak ve fikirler olarak çok çok güzel bir oyun.


Arada Planetside 2 kurdum, o kadar büyük ki haritalar, dalacak adam bulana kadar internetimi bitirecek diye yine emennn diyerek bunu da bıraktım. İki hava aracı uçurup diğerlerinin üssüne çaktım o kadar.

Borderlands 2'de çok övülüyor diye onu oynadım biraz. Yok yaa, beğenemedim onu da.

Warface beta'ya daldım, Crytek'in browserdan oynanan FPS'si. 2gb gibi birşey indiriyorsun, sonra dalıyorsun web browserdan team based FPS'ye. Grafikler web browserdan oynanan bir oyun için şaşırtıcı derecede iyi. Zevkli de oyun, ama işte bu ara sıkıntıdan saç rengini değiştiren kızlar gibi oyunlardan çabuk sıkılıyorum.

Farcry 3, aylardır yarım yamalak halde duruyor. O da bir yere kadar güzel de, çok özgür olmak da sıkıyor oyunda. Hep aynı şeyler, hayvanat öldürmeye de kıyamıyorum pek. Sileyim bari ben o oyunu.

Arada bir kaç indie oyun oynadım da akılda kalıcı bir şey yokmuş. Bir çoğu zaten deli saçması. Bunları oynayan adamlar gerçek hayata nasıl adapte oluyor bilemiyorum. Ben de merak edip oynuyorum, ben de az manyak değilim, ama sadece ne olduğunu görene kadar.

Dizi olarak da Spartacus(bitti), Game of Thrones, Bates Motel(iyi bayağı), Hannibal(çok iyi), Da Vinci's Demons(yeni başlayacağım), Walking Dead(bitti), Black Mirror(bitti) izledim/izliyorum

Bunun dışında neler oluyor, hmmm...

Taşınma sonrası hala evi yerleştirme, eşyaların yerini belirleme ve küçük düzeltmeler devam ediyor. TV hala salonda streç filme sarılı duruyor. Digitürk'ü iptal ettirdim. Yani sanırım...Adamlar yüzlerce kez arayıp taciz ettiler, neler vaad ettiler neler, en son ahlaksız teklif yapacaklar diye korkarak telefonu açmaz oldum. Mafyaya bir kez girdin mi çıkamazsın ya, ona benzer bir moda sokuyorlar insanı.

Fibernet de malesef bizim bölgede yok. Adsl'e geçmek zorunda kaldım. Şimdilik sorun yok ama hız fiber kadar değil tabiki de.

Geçenlerde iş seyahati için İspanya'daydım. Müşteri bir konu ile ilgili, "O konuyu yan odadaki gay'e soracaksınız" dedi. Adama laf soktu, küfürlü konuşuyor gibi oldu sandım. Meğerse guy demek istiyormuş. İspanyol aksanı ile gay demiş. Anlamsız gülümseyerek suratına baktım kadının, anlamadı tabi niye gülümsüyorum.

GDO'lu besinler olayı arttı ya son zamanlarda, Türkiyede öyle kafada adamlar var ki, bence kesin kafa yapan maddeler de karıştırıyorlar pirince, efendime söyleyeyim bulgura, buğdaya. Örnek kanser hastası kız için cebine para koyup düşürme haa diyen adam, sonra geçen internet gazetelerinden birinde gördüm; Dünyanın yakınından geçecek olan bir meteor için adam üşenmemiş, gazeteye log in olmuş, yorum olarak da "Bir şey olmaz" yazmış... Sonra ne yapıyor bu adam acaba, internette ne arıyor neye bakıyor?Çokomel filan yeyip bütün gün tavanı filan mı izliyor. Delileri anlamak istersin ya bazen,bunları da anlamak istiyorum. Resimli örnek, mesela şu alttaki amca. Sen Facebook'a girmeyi bile nasıl beceriyorsun aklım almıyor.


Akşam uzun süre sonra ilk defa sinemaya gideceğiz, Oblivion, Tom Cruise abi oynuyor. Son dönemin en bomba haberi de Yukikaze (Manga ve animesi var meşhurr)filmi çekilecek olması ve başrolde Tom abinin oynayacak olması herhalde. 

Bu arada heyecanla beklediğim bir diğer konu da, benimle aynı kafada ama elbette farklı zevkleri de olan ağabeyimin uzun süredir yazdığı fantastik kurgu kitabını tamamlamış olması. Ham hali bende de var vakit buldukça okumaya uğraşıyorum. Ne zaman yayınlanır bilmiyorum ama beğenileceğine eminim.



Neyse, arada yine yazarım see you later alligator.

22 Haziran 2010 Salı

Gantz Live Action Movie

Gantz şimdiye kadar okuduğum mangalar ve izlediğim animeler arasında en enteresan olanlar arasında üst sıralarda yer alır. Mangasını şu adresten online olarak okuyabilirsiniz. Serinin belirli bir bölümüne kadar gelen animesini de izlemenizi tavsiye ederim.

Bugün rastladığım enteresan habere göre Gantz'ın live action filmi çekiliyormuş. Trailer başarılı gözüküyor, umarım film de güzel olur.

How to waste a weekend

Geçen haftasonu Hesionka ile 3 tane film izledik. Hiçbiri izlediğimize değmedi. Tahammül sırasına göre aşağıda listeledim.

Wolfman

İlk reklamları çıktığından beri heyecanla beklediğim bir filmdi ama malesef beklentilerimin altında çıktı. Anthony Hopkins amcanın hastasıyımdır(bunu görmelisiniz). Filmde onun olması yeterli gibi geliyordu ama yetmedi. Ayrıca yine sevdiğim aktörlerden Benicio Del Toro ve Hugo Weaving'de filmde olmasına rağmen, istediğim havayı veremeyen bir kurt adam filmi olarak zamanımı harcadı. Bir kere şu kurt adamları, kostüm giymiş kötü kurt gibi yapınca olayın tüm havası kaçıyor, sadece gözü gözüksün, seri bir şekilde hareket etsin, kamera yakalayamasın, görüneceği yerde de 3D yapın şunu. Makyajlar, burnu McDonalds'da düzenlenen doğum günlerinde boyanarak kedi,köpeğe benzetilmiş çocuklarınki gibi olmuş resmen. Yok illa tüm detayıyla göreceğiz o siyahlaştırılmış burnu ve garip tüyleri. Fantastiktir kuntastiktir diye izledik.

The Book Of Eli

2009 Yılında trailerini ve Fallout Oyun serisi ile benzerliklerini blogumda yazmıştım. Sırf Fallout benzerliği yüzünden bu filmi de merakla bekliyordum. Çok da "waste of time" denemez ama yine de tam beklediğim tarz bir film değildi. Sonu da zaten çok klişeydi. Fallout veya post apocalyptic macera seviyorsanız izleyin. Bu filmde de diğer favori adamlarımdan Gary Oldman vardı. Bir sahnede yine oyunculuğunu konuşturdu ve döktürdü, onun dışında ne oynasa yakışan bir adam olduğu için onun hatrına da izlenebilecek bir film.

The Collector

Total waste of time diye nitelendirilebilecek bir film. Ömrümden ömür gitti, hit pointlerim azaldı. Filmin uyduruk olabileceğini biliyordum ama işte eğlencelik korku filmi diye izleyelim dedik. Ama yok böyle bir şey, nasıl uyduruk, nasıl anlamsız, nasıl kastırma. Gereksiz şiddet, vahşet ve en sinir olduğum şey olan bir türlü ölmeyen kötü karakterli film. Neden ölmediği de belli değil. Bir de karakterin örümceklere karşı ilgisi var, onları öldürmüyor, dikkat ediyor. Ama insanlara gelince kan revan. Ben ettim siz etmeyin, bu filmi gördüğünüz yerde kaçın.


13 Ocak 2010 Çarşamba

Percy Jackson & the Olympians: The Lightning Thief

Şubatta geliyormuş bu film, ama ben trailerı ilk defa gördüm. Eğlenceli olacağa benziyor. Bayağı bir ünlü isim var. Medusa rolünde Uma Thurman :D


25 Aralık 2009 Cuma

Spartacus - Blood and Sand



Trailerını izledikten sonra, yeni sezonda beklediğim diziler arasında bir numaraya çıkan Spartacus: Blood and Sand, USA'de Starz kanalında yayınlanacakmış. Konu Gladiator'e benziyor, çekimler ise daha çok 300 filmine. Muhteşem bir karışım:D. Sabırsızlıktan ölüyorum. Traileri görünce sizin de sabırsızlanacağınıza eminim. Ocak ayında başlıyormuş.




13 Temmuz 2009 Pazartesi

The Path



Teaser'ı çıktığından beri merakla beklediğim bir oyun olan The Path, nihayet tam sürüm olarak çıktı. Oyungezer dergisinin verdiği demoyu oynar oynamaz hemen oyunu aldım. Bu oyunun sadece 9.99USD olması, gerçekten verilen emeğe, paylaşılan hayalgücüne göre çok az bir rakam.

Oyunun ne olduğunu, nasıl oynandığını özetlemek istiyorum fakat bunu ne kadar doğru yapacağımdan emin olamıyorum. Hayatınızda bu tarz bir oyun görmemiş oynamamışsınızdır.

Kısaca oyun, Kırmızı başlıklı kız hikayesinin, modernleştirilmiş, korkunçlaştırılmış hali. 6 kız kardeş var, hepsinin yaşı, ilgi alanları, karakterleri farklı. Hasta olan büyükannelerine yiyecek ve içecek birşeyler götürmeleri için anneleri tarafından görevlendiriliyorlar. Normalde olay çok basit, patikada kal, büyükannenin evine git ve elindekileri teslim et. Fakat oyunun asıl olayı, patikadan çıkmak, başına buyruk bir şekilde ormanda gezmek, etrafı incelemek, bulduğunuz değişik objeleri toplamak...ve sonunda kurda yem olmak. Kurt, ilk aklınıza geldiği gibi hayvan değil. Her kızımızın karşısına farklı bir şekilde çıkıyor, olayı spoil etmemek için anlatmayacağım fakat ilk oynadığım kız kardeş kurda yem olunca inanılmaz üzüldüm. Oyunu tam çözemedim hala, belkide bir süre sonra büyükannenin evine giderseniz, kurda yem olmuyorsunuzdur. Ama oyunun o bölümünün sonunda kurda yem olduysanız, bu bir başarı gibi gösteriliyor ve ekstra puan veriliyor.

Oyun gerçekten ürkütücü ve büyülü bir atmosferde geçiyor. Orman büyük sayılacak bir alan ve sadece 100m'de bir ayak izlerinizi gösteriyor ve nereleri gezdiğinizi anlayabiliyorsunuz. Etrafta bulunan objeleri her kardeş farklı yorumluyor ve her objeyi her kardeş toplayamıyor. Mesela bir korkuluğun kafasını oluşturan balkabağını, küçük kız kardeş alamazken, biraz daha goth tarzda ki ablası hemen alıveriyor. Ormanda tam kayboldum artık nereye gideceğim derken, bir ablanızı, kerdeşinizi ağaçların arasında koşarken görebiliyorsunuz. Hemen peşinden gidip yakalarsanız bazen size gizli kalmış bir objeye götürüyor, elinden tutarsanız(çok sevimli oluyorlar elele gezerken) sizi ilk başladığınız patikaya götürüp bırakıyor. Bazen birbirleriyle oyun oynuyorlar, sarılıyorlar, bunları görünce daha bir bağlanıyorsunuz kızlara.

Oyun sırasında karşınıza çıkan çiçekleri toplayabiliyorsunuz. 144 tane varmış, ben anca 24 tane topladım şimdiye kadar.

The Path, kesinlikle denenmesi ve satın alınması gereken bir oyun. Tell Tale Games firması muhteşem bir iş çıkarmış, klasik oyun dünyası konuları arasında bu kadar bağımsız bir yapım görünce çok sevindim


15 Mayıs 2009 Cuma

I am NOT done with the island



Desmond abi demişti bu sezon ortalarında "I am done with the island", ama "I am not done" daha Desmond'ım.

Ya yine aylarca merakta kalıcaz, böyle yerde kesilirmi .

Diziyi izlememiş olanlar, izlemeyi planlayanlar veya da daha son bölümü izlememiş olanlar buradan sonrasını okumasın.

***SPOILER ALERT****

Dikkat çeken noktalar;


Richard Alpert'a Ricardus denmesi ve yaşlanmamasının sebebinin Jacob olduğunu öğrenmemiz.

Zavallım Locke ölüymüş gerçekten.

Ben ve Widmore' arasındakinden daha da büyük bir güç çatışması varmış meğersem.

Jacob geçmişte ziyaret ettiği herkese çaktırmadan dokunuyor, bunun bir sebebi olmalı. Kate'in burnuna, Jack'e çikolata verirken eline, Sawyer'e kalemi verirken eline, Jin ile Sun'a düğünlerinde, Locke'a düştükten sonra yerde ve Hurley'e takside. Sanırım bi tür Jedi Mind trick'in dokunarak versiyonu veya Wolverine'in manitasının yaptığı gibi dokunarak düşünceleri manipüle etme özelliği filan var ama niye?Niye aklını alıyosun çocukların.

Hurley'in son sezonda baya bi olayını göreceğiz sanırım, Jacob dediyse doğrudur.

Heykelin tamamını görebildik sonunda.

Yönetmen ve senaristlere veryansın ettiğimiz noktalar,

Juliet'in çukurlara düşüp kanaması, muhtemelen ölmesi

Locke'un ölü olduğunu öğrenmemiz

Charlie'nin Claire'e bıraktığı yüzüğün, Claire'e hiç ulaşmamış olduğunu görmemiz

Ben'i madara etmeleri, ayıp lan Benjamin Linus bu, tüm adayı uçurucak bence sezonun sonunda, heykelini dikecekler. Normal 5 parmaklı heykel.

Sayid'in vurulması ve muhtemelen ölecek olması

Ya düşündüm de, sanki Jacob fake. Bir hinliği, kurnazlığı var kötü olan o sanki nedense. Veya da sanki bir planı var, ölmesi farketmiyecekti o yüzden karşı koymadı Ben'e.

İlk sahnede Jacob'a beyaz diğer adama siyah kıyafet giydirmeleri "al, bu iyi bu kötü"anlamında mı? yoksa yine bir fake mi attılar. Bilemedim.

Sezonun sonundaki klasik siyah ustune beyaz lost logosu yerine, beyaz üstüne siyah Lost logosu vermeleri tüm dengeler değişti mesajı mı?Yoksa sadece patlamanın etkisi ile etraf beyaz kaldı da o yüzden mi?

Bu arada okuduğum teoriler, sezon yorumlarında filan hiç görmediğim birşey var. Iliana denen hatunu Jacob ziyaret ediyor. Kadın yara bere içinde, sanki yanmış gibi. Gelecek mi? Geçmiş mi nedir orası?John Locke'un cesedini adaya getirin mi diyor orada?Yoksa adadaki patlamadan sonrasında mı geçiyor o olay, hani sanki patlamada yaralanmış hatun gibi.

Bu arada yukarıdaki göz, sezon 6 promo videosunun sonunda çıkıyor. Bu gözün Jack olduğunu iddia edenler var ki benziyorda. İki gözü karşılaştıran bir animasyon yapmışlar. Şuradan buyurun

"Asker yolu beklemekten daha zordur Lost yeni sezon beklemek" -Anonim.

2 Nisan 2009 Perşembe

Blizzard'dan 1 Nisan şakaları

Tam herkes bu sene niye 1 Nisan şakası yok derken Blizzard bombalarını patlattı.
Starcraft şakasını 1 Nisan olduğunu bilmesem yiyebilirdim sanki.

1 Nisan 2009 Çarşamba

Onemanga

Anime olsun manga olsun sevdiğimiz Japon sanatlarıdır, suşide bir nevi yemek sanatı ama suşiye az balık koyuyorlar kandırılıyor gibi hissediyorum, yosuna sarıyolar birde, denizde iiğğggykkş diye üstüne bastığımız yosunlar aklıma geliyor birazda o yüzden çok da takdir ettiğim bir yemek çeşidi değil suşi.

Herneyse, manga okumak istiyorum nereden bulacağım, diyenler için http://www.onemanga.com/ ilaç gibi bir site. Tavsiye ederim. Oğlum bunlar ters basılmış diyenler için şuraya bakabilirler. Yok oraya bakamam diyenler için, mangalar sağ baştan başlanarak ve sola ilerleyerek okunur, niye derseniz, suşiciler sağdan sola doğru okuyor yazıları, çizgiromanlarıda kendi rahatlarına göre yapıyorlar doğal olarak.

Sitenin adı muhtemelen one manga ama ben her seferinde o ne?manga?diye vurgulayarak okuyorum.

30 Mart 2009 Pazartesi

Azeroth'daki fantastik hayatım

Bir savaşçı olarak Azeroth'daki hayatım pek bir eğlenceli, pek bir aksiyonlu, maceradan maceraya koşuyorum. Arada bir oradaki yaşamımla ilgili resimleri buraya koyacağım ki anlayın ne kadar fantastik ortamlarda takılıyorum.


Sartharion adlı dragon abiye dalmadan önce guild arkadaşlarımla


Öndeki: Ben Arkadaki: Sartharion beni yemeden önce

25 Mart 2009 Çarşamba

Terminator 4, hadi hemen şimdi izlemek istiyorum!!!

Terminator 3'ün çekildiğini duyduğumdan beri heyecandan yerimde duramıyorum, çünkü bu seferki film artık gelecekte geçiyor. Geçmişe dönen robot faslı artık hep aynı muhabbet olduğu için sıkmaya başlamıştı. Yeni filmin ne kadar heyecan verici olduğunu görmek için son çıkan traileri izlemenizi tavsiye ederim.

24 Mart 2009 Salı

Blood:The Last Vampire Filmi!!!:O

Japoncuklar yapmışlar yapacaklarını ve Blood The Last Vampire adlı animenin filmini çekmişler. Salyalarımı akıtarak trailerini izledim.

16 Mart 2009 Pazartesi

Blizzard Yaratıcı Hikaye Yarışması

Blizzard, Diablo, Warcraft, Starcraft evrenlerinde geçen yaratıcı hikaye yarışması açmış. Haberi görür görmez bin türlü fikir canlandı kafamda, ama malesef yine Türkiye yarışmaya katılınabilecek(hayatımda ilk defa kullandım bu kelimeyi sanırım) ülkeler arasında yok:(

Kurallar için şuraya bakabilirsiniz.

14 Mart 2009 Cumartesi

Mutant Chronicles?...Aman diyim



Geçen gün şu Mutant Chronicles filmi neymiş bir bakalım dedik ve hayatımızın 20 dakikasını daha boşa geçirmiş olduk. Mutant diyince insan sanıyorki çeşitli güçleri var, uçar, kaçar, lazer atar...Ama yok, buradaki mutant olayı bambaşkaymış. Ben yine de izlerim kardeşim diyenler vardır diye spoiler yapmiyim izleyin görün.

İzleyin görün dedim ama yok kıyamadım size, izlemeyin sakın, bana güvenin. John Malovich amcanın sadece ismi reklam yapsın diye bi 20 dakika filan oynatmışlar(o 20 dakika sonrasında direk kapattık filmi zaten). Ron Perlman amca yapma bunu, Hellboy gibi karizma bir rolde oyna sonra böyle 8. sınıf bir filmde oyna.

Benim gibi bu tarz yorum yapanlara "Parasıyla değilmi kardeşim oynarım bakarım keyfime" diyordurlar muhtemelen. 2. bir emre ve X-men 4'e kadar mutantlı film çekmek yasaklanmıştır duyurulur.

Full Metal Alchemist 2!!!

Bir anime hastası olarak FMA 2 'nin çıkacağını duymak beni ne kadar heyecanlandırdı anlatamam. 1. sezonu olsun, uzun metraj filmi olsun beni şimdiye kadar en çok etkileyen animelerden biriydi FMA.

Hatırlıyorum da ilk sezonu bir kez izleyip doyamayıp 2 kez üst üste izlemiştim. Söylenenlere göre 2. sezon yakında yayına başlayacakmış.(Ne kadar yakında orasını bilemiyorum, umarım bir arpa boyu filandır.)

Teaser/trailer'ları şuradan izleyebilirsiniz.
Konu ile ilgili daha fazla detaya şuradan ulaşabilirsiniz.

10 Mart 2009 Salı

Intel Extreme Masters ve CEBIT



Geçen sene de olduğu gibi bu sene de şirketimle beraber Hannover CEBIT 2009 fuarındaydım. Wowinsider'da Intel Extreme Masters turnuvasının Cebit'te olduğunu duyunca hemen kendimi turnuvanın yapıldığı salona attım.



Salon'da 2 dev ekranda turnuvalar izletiliyor ve Intel işlemcili aşmış bilgisayarlarda oyunları deneme fırsatı sunuluyordu. Benim gibi birisi için cennet bahçesi gibi bir yer:D



Salona girdiğim sırada dev ekranlarda Counter Strike oynatılıyordu ki hiç hazzetmem o oyundan. Hayır zamanında oynadık biraz ama yeter be kardeşim, teknolojisi de geri kaldı oyunun çöp adamlar koşuşturuyor gibi geliyor ekranda. Herneyse ben hemen WOW oynatılan bilgisayarlara yöneldim. Her sınıftan birer karakter yaratılmış ve hepsi de tamamiyle PVP setlerle donatılmış. Olay bilgisayarları test etmek olduğu için özel serverlar açılmış. Bazı karakterler Dalaran'dan dışarı çıkamazken bazısı ile diğer yerlere de gidebiliyordunuz.



Boş gördüğüm ilk bilgisayara daldım ve oynamaya başladım. Malesef oyun Almancaydı fakat yine de tuşların yerlerini ezbere bildiğimden zorluk çekmedim. Bir süre sonra arkamda bir iki tipin beni izlediğini farkettim. Sonradan aklıma geldi takım elbiseli pardesülü tek kişi bendim salondaki:DBu tip nasıl oynuyor bu oyunu diye bakıyorlardı herhalde.

Salona ilk gidişimde Wow turnuvası henüz başlamamıştı. Daha sonraki gidişimde ise bir kaç maçı izleme fırsatım oldu. Aynı futbol maçını anlatır gibi bir spiker de maçları anlatıyordu. İzlemesi gerçekten çok zevkliydi fakat orada iş için bulunduğumdan standtan fazla uzak kalamadım ve dönmek zorunda kaldım.


Eğlenceli bir turnuva olduğuna inanıyorum, seneye de Blizzard'ın kendisi gelse şu fuara da şenlensek...

Not: Fotoğraflar biraz flu çıkmış anlamadım neden, neyse en azından biraz fikir verir.

12 Şubat 2009 Perşembe

Naxxramas - Gluth



Dalaran'da handaki odamda yatmış ve güçlü büyücülerin koruması altındaki bu şehirde, dışarıdan gelen şehrin sesleri ve Dalaran'ın muhteşem kulelerinden yansıyan renkli ışıklarla
dolmuş atmosferde rahat bir uykuya dalmak üzereyken, gözlerim yatağımın hemen yanındaki zırhlarıma ve silahlarıma kaydı. Zırhlarımın eziklerinin arttığını ve silahlarımın bazılarının kenarlarında, uzun savaşların getirdiği çiziklerin iyice farkedildiğini gördüm. Northrend'e geleli yaklaşık 4 ay geçmişti, bu zaman içerisinde artık Lich King'in bitmek bilmeyen ordusundaki nisbeten zayıf yaratıklarla savaşmaktan sıkılmış ve daha güçlü rakiplere karşı kendimi hazır hissediyordum. Fakat bu savaş için elimde bulunan ekipman birkaç parça dışında, kendisine yardım ettiğim kişilerin minnettarlığını göstermek için verdiği ve bu yokluk ve savaş
döneminde ellerinden gelenin en iyisiydi...ama yeterli değildi. Doğrulup camdan dışarı güneşle parlayan kulelere baktım. Kulelerin çevresinde dönerek, uçuş izninin ihlal edilmeyeceği bölgeye doğru süzülen grifon, ejdarha ve diğer büyülü yaratıkları izlerken zihnimde telepatik bir mesaj hissettim.

"Loreathan sana ihtiyacımız var". Bu ses lonca liderim, paladin Bagnar'ın sesiydi. Bunun ne anlama geldiğini bilecek kadar uzun süredir bu loncadaydım ve hemen zırhlarımı ve silahlarımı kuşanmaya başladım. Beni nelerin beklediğini tahmin ederek camdan son bir defa daha dışarı bakıp, büyülü kokularla dolu Dalaran havasını içime çektim. Arkamı döndüğümde beni bekleyen diğer lonca arkadaşlarımın yanındaydım. Loncadaki savaş büyücüsü bir arkadaşım beni oraya büyü yolu ile çağırmıştı, demek ki kaybedilecek zaman yoktu.

Beni bekleyen diğer kılıç arkadaşlarım yüzleri gergin bir şekilde bana selam verdiler. Omuzumdaki hafif dokunuş ile döndüm ve karşımda büyücü eşim Hesionka'yı gördüm. Onu da
bizi bekleyen savaş için çağırmışlardı. Kendisi ile, çömez savaşçı ve büyücülük dönemlerimizde tanışmıştık ve o gün bu gündür tüm maceralarımızı beraber yaşadık. Sonunda hayatlarımızı sonsuza kadar birleştirdik ve o artık benim eşim oldu.

Nerede olduğumu anlamak için etrafıma bakındım ve bir anda şimdiye kadar duyduklarım kafamda canlandı. Burası Naxxramas'dı. Hesionka bana, "Söylentiler doğruymuş, Naxxramas
bunca sene sonra geri döndü" dedi. Sert bir rüzgar pelerinimi uçurdu, diğer kılıç arkadaşlarım ve o noktada toplanmış başka loncaların üyeleri, pelerinlerine daha bir sıkı sarındı. Rüzgar geçince kafamı kaldırdım ve etrafımızda uçan bulutları farkettim. Naxxramas yine gökyüzündeki yerini almıştı. Yüzlerce kahraman insan ve diğer ırklar, Naxxramas'ı Eastern Plaguelands'den büyük savaşlar ve kayıplar sayesinde kovmuştu. Fakat bu lanetli yapı Northrend üzerinde korku ve lanetini yaymak için geri dönmüştü. Naxxramas eskiden Nerubian ırkına ait bir zigurattı fakat daha sonra Lich King'in hizmetkarları tarafından Kel'thuzad'a karargah olması için büyü ile gökyüzüne yükseltilmişti.

Naxxramas'ın lideri Kel'thuzad, Lich King'in ordusunun en önemli komutanlarından olan bir büyücüydü. Öldükten sonra bile kötülüğe hizmet için Lich King tarafından hayata geri döndürülmüş ve şimdi bizi en güçlü olduğu yer olan Naxxramas'ın derinliklerinde beklemekteydi. Lonca liderimiz Bagnar, "Artık buna bir son vermeliyiz, kötülüğe kendi kalesinde
saldırıp, Lich King'in gücünü bir nebze de olsa zayıflatmayı başarmalıyız" dedi. Hesionka ile birbirimize baktık ve bu savaşa hazır olup olmadığımıza dair şüpheleri, soğuk Northrend rüzgarına bırakıp dağıtmaya calıştık.

Herşey o kadar hızlı gelişti ki, orada toplanmış olan lonca arkadaşlarım night elfler, drenailer, gnomelar ve hatta bir night elf death knight içimizdeki cesareti toplayıp geçitlerden Naxxramas'ın derinliklerine daldık...

Geçidin parlaklığından kapattığım gözlerimi yavaşça açtım. Etraftan acı çeken insan çığlıkları geliyordu. Duvarlarda lav gibi yoğun ve içindeki zehiri gösterecek şekilde parlak yeşil renkte parlayan akıntılardan ve hastalıklı bir şekilde çarpılmış yapının görüntüsünden midem bulandı...Daha bir kaç dakika bile geçmeden bizi karşılayan Naxxramas'ın zombileri ve diğer yaratıkları üzerimize çullandı. Savaş korktuğum kadar zorlu geçmiyordu, daha önceleri buraya adımını atmaya cesaret etmiş olan lonca arkadaşlarımın yönlendirmeleri ile ilk azılı düşmanımıza çabuk ulaştık.

Gluth, hastalıklı zihinler tarafından, artık hangi yaratığa ait olduğu belli olmayan parçalardan oluşturulmuş, görüntüsü dev bir köpeğe benzetilmeye çalışılmış garip bir et yığınıydı. Dalaran'da okuduğum kitaplardan birindeki paragraf aklıma geldi "Gluth, Naxxramas'ın lanetli veba köpeği, söylentilere göre o kadar doymak bilmez bir iştaha sahiptir ki, sadece canlıları yemek ona yeterli gelmez, Feugen onu hergün bir zombi ordusu ile beslemektedir."

Tüm arkadaşlarım hemen hazırlanıp bize savaşta yardımcı olacak sihirli iksirlerimizi içip kendimizi savaşa hazırladık. Bagnar yanıma gelerek, "Seninle görevimiz, diğerleri Gluth'u öldürmeye çalışırken, yardım için gelen zombileri oyalamak olacak" dedi. Daha önce de zombilerle karşılaştığım için zayıf yönlerini biliyordum. Bunlar genelde yavaş hareket eden yaratıklardı fakat yanınıza gelmeyi başarırlarsa sizi alaşağı etmeleri çok kolaydı. Özellikle gruplar halinde saldırdıkları düşünülürse, sadece dikkatlerini çekip peşimizden gelmelerini sağlamalıydık.

Tüm güçleriyle lonca arkadaşlarım Gluth'a saldırıken ben Bagnar ile arkada kalıp zombilerin gelmesini bekledik. Daha savaş yeni başlamışken yerden çatırtı sesleri gelmeye başladı ve zombiler onlara verilen tek amaç olan Naxxramas'ı ve Gluth'u korumak için yerden çıkmaya başladılar. Önceleri çok zorlanmadan Bagnar ile zombileri peşimize takıp dikkatlerini üzerimize çektik, fakat daha sonra sayılarının çok artmaya başladığını farkettim, Hesionka'nın ne durumda olduğuna bakmak için döndüğüm bir anda, iğrenç bir nefes kokusu duydum ve ıslak ölü bir elin omuzumdan yakaladığını farkettim...Korktuğum başıma gelmişti ve beni alaşağı etmişlerdi, Bagnar hemen tüm zombilerin dikkatini üzerine çekti ve benden uzaklaştırdı, fakat çok geçti. Yaşamın vücudumdan Twisting Nether'a doğru aktığını hissettim, savaşın çığlıkları büyü sesleri, Gluth'un etrafı inleten bağırışları, herşey uzaklaşmaya başlamışken Gluth'un acı içerisinde yere devrilerek lanetli hayatının sona erdiğini gördüm. Bir druid olan Reedwand hemen yanıma koşarak druid büyüsü ile beni yaşama geri döndürdü ve yaralarımı iyileştirdi.

Bir süre yerimde oturduktan sonra, Hesionka ile Gluth'un cesedine doğru yürüdük. Bu tarz yaratıklar öldükten sonra arkalarında büyülü eşyalar bırakır. Bagnar Gluth'un başında bu
eşyalara bakıyordu ve arkasını dönüp bana elindeki Final Voyage adlı arbaleti verdi. Dövüşün büyük bir kısmında arkadaşlarıma yardımcı olamasam da bu hediyeyi yine de sevinçle kabul ettim. Bundan sonraki savaşımda gücümü arttıracak olan büyülü eşyayı sırtıma takarak, Naxxramas'ın daha derinlerine dalmadan, bir süre dinlenmek için arkadaşlarıma katıldım.

Bir yandan gözüm Naxxramas'ın koridorlarında bizi bekleyen korkuları düşünürken, daha uzun bir yolumuz olduğunu anladım...

11 Şubat 2009 Çarşamba

Wow n00bluklarım



Herkes gibi benimde Wow'a ilk başladığımda n00b'ça hareketlerim oldu. Tabi bu olaylar 4 sene öncesinde olan n00bluk'larım. Oyunu oynamamış olanlar anlayamaz tabi ama anlayanlar için şöyle sıralayabilirim.

-Maden kazmak için inventory'den önce elime kazmayı almam(mantıklı gözüküyor değilmi, ama gerek yokmuş çok sonra öğrendim)
-Aggro ne ki?Direk dalacağız yok edeceğiz yaratıkları olayımız bu değil mi? Meğersem Raidlerde tank dışında agro çekeni kınarlarmış.
-Duskwood'da tam ortadaki portalı ilk gördüğümüzde Hande ile heyecanlanıp "Acaba diğer tarafta ne var diye koşarak atlayıp sonrada arkadaki duvara toslamamız ve oradaki portalın işe yaramadığını görmemiz"
-Eşyalarımı vendordan alıp düşen itemlarıda vendora satardım, sonra neden param yok diye ağlardım. Meğersem Auction House diye birşey varmış.
-Mountla yüksekten atlayınca sadece mount ölür sanmıştım, uzun bir corpse run sonrası olmadığını anladım.
-Öldükten sonra canlanmak için sadece spirit healer kullanılıyor sanırdım, itemlarım kırmızıya dönüp kullanılmaz hale gelince ve Rerurreciton sickness olayını öğrenince paşa paşa cesedime koştum.
-Öldüğünüzde tepede dönen Twisting Nether'i görebiliyormuşuz, tesadüf mouse yukarı kayınca anlamıştım.
-Bu sonuncusu ise daha 2, 3 ay önce öğrendiğim birşey, n00b'luktan çok dikkatsizlik de denebilir. Darnasus'da ayı şeklindeki banka binasının üstünde bir de kartal varmış :O

Aklıma yeni n00b'luklar geldikçe bu yazıyı güncelleyeceğim.

Quick Armory

Benim gibi her gün karakterinin ekipmanını, achievement'larını, reputation seviyelerini izlemek isteyen Wow hastaları için, Blizzard'ın offical Armory'sine alternatif bir site.

http://www.quickarmory.com/ . Gerçekten çok faydalı bir eser, en büyük avantajı çok hızlı olması. Offical armory her ne kadar son dönemde geliştirilmiş olsa da bunun yanında hala kağnı gibi kalıyor. Bu sitenin bir diğer güzelliği üzerinizdekilerle beraber karakterinizi 3D olarak görebilmeniz. Siteye entegre bir 3d viewer var. Daha ne olsun. Tavsiye ederiz efenim.

 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...