Oyunlar
Atari 800XL ile başlayan ve en büyük tutkularımdan birine dönüşen her türlü platformdaki oyunlarla ilgili yazılarım burada.

Fotoğrafçılık
En sevdiğim hobilerimden biri olan fotoğrafçılık ile ilgili çalışmalarım, denemelerim ve haberler...

8 Temmuz 2013 Pazartesi
Game of Thrones Konsept Çizimleri
17 Nisan 2013 Çarşamba
Neler oluyor dostum?
22 Haziran 2010 Salı
Gantz Live Action Movie
How to waste a weekend
13 Ocak 2010 Çarşamba
Percy Jackson & the Olympians: The Lightning Thief
25 Aralık 2009 Cuma
Spartacus - Blood and Sand
Trailerını izledikten sonra, yeni sezonda beklediğim diziler arasında bir numaraya çıkan Spartacus: Blood and Sand, USA'de Starz kanalında yayınlanacakmış. Konu Gladiator'e benziyor, çekimler ise daha çok 300 filmine. Muhteşem bir karışım:D. Sabırsızlıktan ölüyorum. Traileri görünce sizin de sabırsızlanacağınıza eminim. Ocak ayında başlıyormuş.
13 Temmuz 2009 Pazartesi
The Path
Teaser'ı çıktığından beri merakla beklediğim bir oyun olan The Path, nihayet tam sürüm olarak çıktı. Oyungezer dergisinin verdiği demoyu oynar oynamaz hemen oyunu aldım. Bu oyunun sadece 9.99USD olması, gerçekten verilen emeğe, paylaşılan hayalgücüne göre çok az bir rakam.
Oyunun ne olduğunu, nasıl oynandığını özetlemek istiyorum fakat bunu ne kadar doğru yapacağımdan emin olamıyorum. Hayatınızda bu tarz bir oyun görmemiş oynamamışsınızdır.
Kısaca oyun, Kırmızı başlıklı kız hikayesinin, modernleştirilmiş, korkunçlaştırılmış hali. 6 kız kardeş var, hepsinin yaşı, ilgi alanları, karakterleri farklı. Hasta olan büyükannelerine yiyecek ve içecek birşeyler götürmeleri için anneleri tarafından görevlendiriliyorlar. Normalde olay çok basit, patikada kal, büyükannenin evine git ve elindekileri teslim et. Fakat oyunun asıl olayı, patikadan çıkmak, başına buyruk bir şekilde ormanda gezmek, etrafı incelemek, bulduğunuz değişik objeleri toplamak...ve sonunda kurda yem olmak. Kurt, ilk aklınıza geldiği gibi hayvan değil. Her kızımızın karşısına farklı bir şekilde çıkıyor, olayı spoil etmemek için anlatmayacağım fakat ilk oynadığım kız kardeş kurda yem olunca inanılmaz üzüldüm. Oyunu tam çözemedim hala, belkide bir süre sonra büyükannenin evine giderseniz, kurda yem olmuyorsunuzdur. Ama oyunun o bölümünün sonunda kurda yem olduysanız, bu bir başarı gibi gösteriliyor ve ekstra puan veriliyor.
Oyun gerçekten ürkütücü ve büyülü bir atmosferde geçiyor. Orman büyük sayılacak bir alan ve sadece 100m'de bir ayak izlerinizi gösteriyor ve nereleri gezdiğinizi anlayabiliyorsunuz. Etrafta bulunan objeleri her kardeş farklı yorumluyor ve her objeyi her kardeş toplayamıyor. Mesela bir korkuluğun kafasını oluşturan balkabağını, küçük kız kardeş alamazken, biraz daha goth tarzda ki ablası hemen alıveriyor. Ormanda tam kayboldum artık nereye gideceğim derken, bir ablanızı, kerdeşinizi ağaçların arasında koşarken görebiliyorsunuz. Hemen peşinden gidip yakalarsanız bazen size gizli kalmış bir objeye götürüyor, elinden tutarsanız(çok sevimli oluyorlar elele gezerken) sizi ilk başladığınız patikaya götürüp bırakıyor. Bazen birbirleriyle oyun oynuyorlar, sarılıyorlar, bunları görünce daha bir bağlanıyorsunuz kızlara.
Oyun sırasında karşınıza çıkan çiçekleri toplayabiliyorsunuz. 144 tane varmış, ben anca 24 tane topladım şimdiye kadar.
The Path, kesinlikle denenmesi ve satın alınması gereken bir oyun. Tell Tale Games firması muhteşem bir iş çıkarmış, klasik oyun dünyası konuları arasında bu kadar bağımsız bir yapım görünce çok sevindim
15 Mayıs 2009 Cuma
I am NOT done with the island
Heykelin tamamını görebildik sonunda.
Bu arada yukarıdaki göz, sezon 6 promo videosunun sonunda çıkıyor. Bu gözün Jack olduğunu iddia edenler var ki benziyorda. İki gözü karşılaştıran bir animasyon yapmışlar. Şuradan buyurun
2 Nisan 2009 Perşembe
Blizzard'dan 1 Nisan şakaları
1 Nisan 2009 Çarşamba
Onemanga
Herneyse, manga okumak istiyorum nereden bulacağım, diyenler için http://www.onemanga.com/ ilaç gibi bir site. Tavsiye ederim. Oğlum bunlar ters basılmış diyenler için şuraya bakabilirler. Yok oraya bakamam diyenler için, mangalar sağ baştan başlanarak ve sola ilerleyerek okunur, niye derseniz, suşiciler sağdan sola doğru okuyor yazıları, çizgiromanlarıda kendi rahatlarına göre yapıyorlar doğal olarak.
Sitenin adı muhtemelen one manga ama ben her seferinde o ne?manga?diye vurgulayarak okuyorum.
30 Mart 2009 Pazartesi
Azeroth'daki fantastik hayatım

Öndeki: Ben Arkadaki: Sartharion beni yemeden önce
25 Mart 2009 Çarşamba
Terminator 4, hadi hemen şimdi izlemek istiyorum!!!
24 Mart 2009 Salı
Blood:The Last Vampire Filmi!!!:O
16 Mart 2009 Pazartesi
Blizzard Yaratıcı Hikaye Yarışması
Kurallar için şuraya bakabilirsiniz.
14 Mart 2009 Cumartesi
Mutant Chronicles?...Aman diyim
Geçen gün şu Mutant Chronicles filmi neymiş bir bakalım dedik ve hayatımızın 20 dakikasını daha boşa geçirmiş olduk. Mutant diyince insan sanıyorki çeşitli güçleri var, uçar, kaçar, lazer atar...Ama yok, buradaki mutant olayı bambaşkaymış. Ben yine de izlerim kardeşim diyenler vardır diye spoiler yapmiyim izleyin görün.
İzleyin görün dedim ama yok kıyamadım size, izlemeyin sakın, bana güvenin. John Malovich amcanın sadece ismi reklam yapsın diye bi 20 dakika filan oynatmışlar(o 20 dakika sonrasında direk kapattık filmi zaten). Ron Perlman amca yapma bunu, Hellboy gibi karizma bir rolde oyna sonra böyle 8. sınıf bir filmde oyna.
Benim gibi bu tarz yorum yapanlara "Parasıyla değilmi kardeşim oynarım bakarım keyfime" diyordurlar muhtemelen. 2. bir emre ve X-men 4'e kadar mutantlı film çekmek yasaklanmıştır duyurulur.
Full Metal Alchemist 2!!!
Hatırlıyorum da ilk sezonu bir kez izleyip doyamayıp 2 kez üst üste izlemiştim. Söylenenlere göre 2. sezon yakında yayına başlayacakmış.(Ne kadar yakında orasını bilemiyorum, umarım bir arpa boyu filandır.)
Teaser/trailer'ları şuradan izleyebilirsiniz.
Konu ile ilgili daha fazla detaya şuradan ulaşabilirsiniz.
10 Mart 2009 Salı
Intel Extreme Masters ve CEBIT
Salon'da 2 dev ekranda turnuvalar izletiliyor ve Intel işlemcili aşmış bilgisayarlarda oyunları deneme fırsatı sunuluyordu. Benim gibi birisi için cennet bahçesi gibi bir yer:D
Salona girdiğim sırada dev ekranlarda Counter Strike oynatılıyordu ki hiç hazzetmem o oyundan. Hayır zamanında oynadık biraz ama yeter be kardeşim, teknolojisi de geri kaldı oyunun çöp adamlar koşuşturuyor gibi geliyor ekranda. Herneyse ben hemen WOW oynatılan bilgisayarlara yöneldim. Her sınıftan birer karakter yaratılmış ve hepsi de tamamiyle PVP setlerle donatılmış. Olay bilgisayarları test etmek olduğu için özel serverlar açılmış. Bazı karakterler Dalaran'dan dışarı çıkamazken bazısı ile diğer yerlere de gidebiliyordunuz.
Boş gördüğüm ilk bilgisayara daldım ve oynamaya başladım. Malesef oyun Almancaydı fakat yine de tuşların yerlerini ezbere bildiğimden zorluk çekmedim. Bir süre sonra arkamda bir iki tipin beni izlediğini farkettim. Sonradan aklıma geldi takım elbiseli pardesülü tek kişi bendim salondaki:DBu tip nasıl oynuyor bu oyunu diye bakıyorlardı herhalde.
Salona ilk gidişimde Wow turnuvası henüz başlamamıştı. Daha sonraki gidişimde ise bir kaç maçı izleme fırsatım oldu. Aynı futbol maçını anlatır gibi bir spiker de maçları anlatıyordu. İzlemesi gerçekten çok zevkliydi fakat orada iş için bulunduğumdan standtan fazla uzak kalamadım ve dönmek zorunda kaldım.
Eğlenceli bir turnuva olduğuna inanıyorum, seneye de Blizzard'ın kendisi gelse şu fuara da şenlensek...
Not: Fotoğraflar biraz flu çıkmış anlamadım neden, neyse en azından biraz fikir verir.
12 Şubat 2009 Perşembe
Naxxramas - Gluth
dolmuş atmosferde rahat bir uykuya dalmak üzereyken, gözlerim yatağımın hemen yanındaki zırhlarıma ve silahlarıma kaydı. Zırhlarımın eziklerinin arttığını ve silahlarımın bazılarının kenarlarında, uzun savaşların getirdiği çiziklerin iyice farkedildiğini gördüm. Northrend'e geleli yaklaşık 4 ay geçmişti, bu zaman içerisinde artık Lich King'in bitmek bilmeyen ordusundaki nisbeten zayıf yaratıklarla savaşmaktan sıkılmış ve daha güçlü rakiplere karşı kendimi hazır hissediyordum. Fakat bu savaş için elimde bulunan ekipman birkaç parça dışında, kendisine yardım ettiğim kişilerin minnettarlığını göstermek için verdiği ve bu yokluk ve savaş
döneminde ellerinden gelenin en iyisiydi...ama yeterli değildi. Doğrulup camdan dışarı güneşle parlayan kulelere baktım. Kulelerin çevresinde dönerek, uçuş izninin ihlal edilmeyeceği bölgeye doğru süzülen grifon, ejdarha ve diğer büyülü yaratıkları izlerken zihnimde telepatik bir mesaj hissettim.
bizi bekleyen savaş için çağırmışlardı. Kendisi ile, çömez savaşçı ve büyücülük dönemlerimizde tanışmıştık ve o gün bu gündür tüm maceralarımızı beraber yaşadık. Sonunda hayatlarımızı sonsuza kadar birleştirdik ve o artık benim eşim oldu.
Nerede olduğumu anlamak için etrafıma bakındım ve bir anda şimdiye kadar duyduklarım kafamda canlandı. Burası Naxxramas'dı. Hesionka bana, "Söylentiler doğruymuş, Naxxramas
bunca sene sonra geri döndü" dedi. Sert bir rüzgar pelerinimi uçurdu, diğer kılıç arkadaşlarım ve o noktada toplanmış başka loncaların üyeleri, pelerinlerine daha bir sıkı sarındı. Rüzgar geçince kafamı kaldırdım ve etrafımızda uçan bulutları farkettim. Naxxramas yine gökyüzündeki yerini almıştı. Yüzlerce kahraman insan ve diğer ırklar, Naxxramas'ı Eastern Plaguelands'den büyük savaşlar ve kayıplar sayesinde kovmuştu. Fakat bu lanetli yapı Northrend üzerinde korku ve lanetini yaymak için geri dönmüştü. Naxxramas eskiden Nerubian ırkına ait bir zigurattı fakat daha sonra Lich King'in hizmetkarları tarafından Kel'thuzad'a karargah olması için büyü ile gökyüzüne yükseltilmişti.
Naxxramas'ın lideri Kel'thuzad, Lich King'in ordusunun en önemli komutanlarından olan bir büyücüydü. Öldükten sonra bile kötülüğe hizmet için Lich King tarafından hayata geri döndürülmüş ve şimdi bizi en güçlü olduğu yer olan Naxxramas'ın derinliklerinde beklemekteydi. Lonca liderimiz Bagnar, "Artık buna bir son vermeliyiz, kötülüğe kendi kalesinde
saldırıp, Lich King'in gücünü bir nebze de olsa zayıflatmayı başarmalıyız" dedi. Hesionka ile birbirimize baktık ve bu savaşa hazır olup olmadığımıza dair şüpheleri, soğuk Northrend rüzgarına bırakıp dağıtmaya calıştık.
Herşey o kadar hızlı gelişti ki, orada toplanmış olan lonca arkadaşlarım night elfler, drenailer, gnomelar ve hatta bir night elf death knight içimizdeki cesareti toplayıp geçitlerden Naxxramas'ın derinliklerine daldık...
Geçidin parlaklığından kapattığım gözlerimi yavaşça açtım. Etraftan acı çeken insan çığlıkları geliyordu. Duvarlarda lav gibi yoğun ve içindeki zehiri gösterecek şekilde parlak yeşil renkte parlayan akıntılardan ve hastalıklı bir şekilde çarpılmış yapının görüntüsünden midem bulandı...Daha bir kaç dakika bile geçmeden bizi karşılayan Naxxramas'ın zombileri ve diğer yaratıkları üzerimize çullandı. Savaş korktuğum kadar zorlu geçmiyordu, daha önceleri buraya adımını atmaya cesaret etmiş olan lonca arkadaşlarımın yönlendirmeleri ile ilk azılı düşmanımıza çabuk ulaştık.
Gluth, hastalıklı zihinler tarafından, artık hangi yaratığa ait olduğu belli olmayan parçalardan oluşturulmuş, görüntüsü dev bir köpeğe benzetilmeye çalışılmış garip bir et yığınıydı. Dalaran'da okuduğum kitaplardan birindeki paragraf aklıma geldi "Gluth, Naxxramas'ın lanetli veba köpeği, söylentilere göre o kadar doymak bilmez bir iştaha sahiptir ki, sadece canlıları yemek ona yeterli gelmez, Feugen onu hergün bir zombi ordusu ile beslemektedir."
Tüm arkadaşlarım hemen hazırlanıp bize savaşta yardımcı olacak sihirli iksirlerimizi içip kendimizi savaşa hazırladık. Bagnar yanıma gelerek, "Seninle görevimiz, diğerleri Gluth'u öldürmeye çalışırken, yardım için gelen zombileri oyalamak olacak" dedi. Daha önce de zombilerle karşılaştığım için zayıf yönlerini biliyordum. Bunlar genelde yavaş hareket eden yaratıklardı fakat yanınıza gelmeyi başarırlarsa sizi alaşağı etmeleri çok kolaydı. Özellikle gruplar halinde saldırdıkları düşünülürse, sadece dikkatlerini çekip peşimizden gelmelerini sağlamalıydık.
Tüm güçleriyle lonca arkadaşlarım Gluth'a saldırıken ben Bagnar ile arkada kalıp zombilerin gelmesini bekledik. Daha savaş yeni başlamışken yerden çatırtı sesleri gelmeye başladı ve zombiler onlara verilen tek amaç olan Naxxramas'ı ve Gluth'u korumak için yerden çıkmaya başladılar. Önceleri çok zorlanmadan Bagnar ile zombileri peşimize takıp dikkatlerini üzerimize çektik, fakat daha sonra sayılarının çok artmaya başladığını farkettim, Hesionka'nın ne durumda olduğuna bakmak için döndüğüm bir anda, iğrenç bir nefes kokusu duydum ve ıslak ölü bir elin omuzumdan yakaladığını farkettim...Korktuğum başıma gelmişti ve beni alaşağı etmişlerdi, Bagnar hemen tüm zombilerin dikkatini üzerine çekti ve benden uzaklaştırdı, fakat çok geçti. Yaşamın vücudumdan Twisting Nether'a doğru aktığını hissettim, savaşın çığlıkları büyü sesleri, Gluth'un etrafı inleten bağırışları, herşey uzaklaşmaya başlamışken Gluth'un acı içerisinde yere devrilerek lanetli hayatının sona erdiğini gördüm. Bir druid olan Reedwand hemen yanıma koşarak druid büyüsü ile beni yaşama geri döndürdü ve yaralarımı iyileştirdi.
Bir süre yerimde oturduktan sonra, Hesionka ile Gluth'un cesedine doğru yürüdük. Bu tarz yaratıklar öldükten sonra arkalarında büyülü eşyalar bırakır. Bagnar Gluth'un başında bu
eşyalara bakıyordu ve arkasını dönüp bana elindeki Final Voyage adlı arbaleti verdi. Dövüşün büyük bir kısmında arkadaşlarıma yardımcı olamasam da bu hediyeyi yine de sevinçle kabul ettim. Bundan sonraki savaşımda gücümü arttıracak olan büyülü eşyayı sırtıma takarak, Naxxramas'ın daha derinlerine dalmadan, bir süre dinlenmek için arkadaşlarıma katıldım.
Bir yandan gözüm Naxxramas'ın koridorlarında bizi bekleyen korkuları düşünürken, daha uzun bir yolumuz olduğunu anladım...
11 Şubat 2009 Çarşamba
Wow n00bluklarım
Herkes gibi benimde Wow'a ilk başladığımda n00b'ça hareketlerim oldu. Tabi bu olaylar 4 sene öncesinde olan n00bluk'larım. Oyunu oynamamış olanlar anlayamaz tabi ama anlayanlar için şöyle sıralayabilirim.
-Maden kazmak için inventory'den önce elime kazmayı almam(mantıklı gözüküyor değilmi, ama gerek yokmuş çok sonra öğrendim)
-Aggro ne ki?Direk dalacağız yok edeceğiz yaratıkları olayımız bu değil mi? Meğersem Raidlerde tank dışında agro çekeni kınarlarmış.
-Duskwood'da tam ortadaki portalı ilk gördüğümüzde Hande ile heyecanlanıp "Acaba diğer tarafta ne var diye koşarak atlayıp sonrada arkadaki duvara toslamamız ve oradaki portalın işe yaramadığını görmemiz"
-Eşyalarımı vendordan alıp düşen itemlarıda vendora satardım, sonra neden param yok diye ağlardım. Meğersem Auction House diye birşey varmış.
-Mountla yüksekten atlayınca sadece mount ölür sanmıştım, uzun bir corpse run sonrası olmadığını anladım.
-Öldükten sonra canlanmak için sadece spirit healer kullanılıyor sanırdım, itemlarım kırmızıya dönüp kullanılmaz hale gelince ve Rerurreciton sickness olayını öğrenince paşa paşa cesedime koştum.
-Öldüğünüzde tepede dönen Twisting Nether'i görebiliyormuşuz, tesadüf mouse yukarı kayınca anlamıştım.
-Bu sonuncusu ise daha 2, 3 ay önce öğrendiğim birşey, n00b'luktan çok dikkatsizlik de denebilir. Darnasus'da ayı şeklindeki banka binasının üstünde bir de kartal varmış :O
Aklıma yeni n00b'luklar geldikçe bu yazıyı güncelleyeceğim.
Quick Armory
http://www.quickarmory.com/ . Gerçekten çok faydalı bir eser, en büyük avantajı çok hızlı olması. Offical armory her ne kadar son dönemde geliştirilmiş olsa da bunun yanında hala kağnı gibi kalıyor. Bu sitenin bir diğer güzelliği üzerinizdekilerle beraber karakterinizi 3D olarak görebilmeniz. Siteye entegre bir 3d viewer var. Daha ne olsun. Tavsiye ederiz efenim.